17 Haziran 2021 Perşembe

KANLICA MAHALLESİNİN HAFIZASI....AHMET KARAMAN


İstanbul'da mahalle kültürünün yaşandığı semtler, mahalleler , köşeler vardır...tabii ki bir de oraları ile özdeşleşen renkli simalar...

Beykoz İlçemizde de bunun örnekleri azalmaya başlansa da var olanlar adeta semtlerinin ayaklı kütüphanesi, bir hafıza kartı gibi...Kanlıca Beykoz'un en özel köşelerinden birini ihtiva eden kimliği ile namı İstanbul hatta Türkiye sınırlarını aşmış bir Boğaziçi Mahallesi...

Kanlıca denince ilk akla gelen şey de Meşhur Yoğurdu olsa gerek...onun yanında bir de İsmail Ağa Kahvehanesinde kışın içilen salepler ve Yaz Mevsiminde yenen pudralı yoğurdu da söylememek olmaz...şu sıralar inci gibi sıra, sıra dizili yalıları ve içinde ikamet eden namlı aileleri ile tam bir ünlüler beldesi de olmuş durumda.

Kanlıca denince bir de Spor Kulübü ve oranın emektarı Ahmet Karaman Abimizi de akla getirmemek olmaz. Başta da yaptığımı benzetmede olduğu gibi o Kanlıca'nın bir hafıza kartı konumunda...

Kanlıca'ya ne vakit eski bir Kanlıca'lının yolu düşse ilk uğradıkları yerlerden biri Kanlıca Kulübünde Ahmet Abinin çalıştırdığı çay ocağı olmakta...Yaz-Kış gelen gideni eksik olmaz buranın, hele ki spor, futbol muhabbetleri için tamda biçilmiş bir mekandır burası.

Ahmet Karaman abimize ben de vakit buldukça giderim, kendisinden eski Kanlıca anıları dinlerim hatta o anları da açıkçası yaşarım...o kadar hoş sohbet ve kelimeleri o kadar yerli yerinde kullanan jest ve mimikleri ile bunu destekleyen inanın çok az sayıda insan kaldı.

Yine bir Cenaze dolayısı ile yolumuz düştü Kanlıca'ya...bu kez bir efsaneyi son yolculuğuna uğurlamak için Kanlıca'nın tarihi öneme sahip İskenderpaşa Camiinde son görevimizi Arap Güngör için yapıp, defin anlarını da yaşadıktan sonra soluğu Ahmet Abimizin mekanında aldık...bir hayli kalabalık da vardı...dedik ya Kanlıca'ya ne zaman eski bir sakini gelse, ne zaman bir cenaze, düğün dernek işi olsa hep kaçılan bir yer idi onun sıcacık sohbetler içeren küçük mekanı...

Konu Arap Güngör olunca Futbol dolu sohbetler öncelikli oldu...bir başka efsane Şirzat Dağcı'nın oğlu Ufuk Dağcı, Hoca Mustafa Lakaplı Mustafa Özdemir, Beykoz Marşının Yazarı ve Bestekarı Mekin Çetinöz ve diğer simalar ile adeta bir zaman yolculuğu yaptık, rahmetli olanları andık, sağ olanlara sağlık dolu gün dileklerinde bulunduk.

Tabiri caizse el ayak biraz çekilince Ahmet Karaman Abimizle " Semtler ve Renkli Simaları-Beykoz Sohbetleri " çalışmamız gereği keyifli bir sohbet yaptık. İlk kez duyduğumuz şeyler de oldu, tekrar ettiklerimizde...

Mesela Ahmet Karaman Abimiz Orijinal Kanlıca Yoğurdunun ilk önceleri pembe renge çaldığını söyledi bize...bunun nedeni ise Tekke Mevkiine kadar uzanan Kanlıca sırtlarında çok uygun otlakların olmasının bunda etkili olacağında hemfikir olduk...

Ahmet Karaman doğma büyüme Kanlıcalı...aile kökleri itibarı ile de 120 yılı bulan bir mazileri var. Ahmet Abimiz ile Kanlıca Kulübünün 65 yıllık zengin tarihini içeren en müstesna köşesinde, Kulüp Lokalinde buluştuk...

" Burada doğdum, burada büyüdüm, her sokağın köşesinde, her ağacın dibini bilirim, sayısız anılarımız, hatırlarımız var. Okulumuzu burada okuduk, burada büyüdük, iş hayatımız sonrasında da günlük yaşantımızı burada idame ettiriyorum. Kanlıca Spor Kulübün hayatımdaki yeri çok farklı, kendi dönemimdeki birçok arkadaşımda olduğu gibi futbol sevdamız büyüktü. Tutkumuzdu futbol Çubuklu'ya, Anadoluhisarı'na ara ara da Beykoz'a giderdik hem oynamak hem de seyretmek için. Bugünkü Beykoz Stadının olduğu yer olsun Tarihi Beykoz Çayırının her köşesinde futbol oynamışlığımız var. Tabii ki devir biraz maddi anlamda sıkıntılı yılları da içerdiğinden cebimizdeki son kuruşu da Çayırın etrafından bulunan köftecilerden gelen nefis kokular nedeni ile oraya harcadığımızdan cebimizde para kalmadığı için çok yürüyerek dönmüşüzdür Kanlıca'ya...üstelik vesait araçları da çok yoktu, kimi zaman şansımız yaver giderdi de At Arabası ile dönerdik. Tutkumuz futbol olunca eski dönemlerde Çubuklu Sahasında oluşan Turnuvaları kaçırmazdık. Müthiş maçlar olurdu, ilk aklıma gelen Çubuklu ile Galata'nın ve Tophane Tayfun'un maçları inanın bugünkü Süper Lig final maçlarını aratmayacak nitelikte idi. "

BUGÜNKÜ BEYKOZ VAKFI BİNASINI EROL SİMAVİ YAPIP VERMİŞTİ

" Futbolun yanı sıra Boğaziçi'ne kıyı bir yerde olmamızdan dolayı bir diğer tutkumuz da deniz idi. Boğaziçi'nin her bir kıyısı çok güzeldi keza ilçemiz Beykoz'un her bir köşesi de. Öte yandan Kanlıca başlı başına çok kültürü bir yerdi. Kanlıca her dönem, Osmanlı Döneminden, Cumhuriyet dönemine hep üst düzey insanların yaşadığı bir yer olmuştur. Paşalar ve üst düzey erkanın ikamet ettiği bir yerdi. Ben çok iyi biliyorum ki Bakanlar Kurulunun bazı toplantıları Erol Simavi'nin Yalısında yapılırdı. Şunu söyleyebilirim ki Türkiye Kanlıca'dan yönetiliyor gibi bir durum dahi konuşulurdu. Kanlıca'nın bünyesinde bulunduğu ilçesi Beykoz ile ilişkisi her zaman vardı, kopamazdı. Hatta vaktin Kanlıca Spor Kulübümüzün Başkanı olan Erol Simavi Bey bugün Beykoz Vakfının bulunduğu Yalıköy'deki binayı yaptıran ve devlete veren biri idi. Bu nedenle Kanlıca ile Beykoz arasındaki ilişki fazla yoktu düşüncelerini çürüten bir konudur bu. "

MEŞHUR KANLICA YOĞURDUNUN HİKAYESİ

" Kanlıca Yoğurdu konusu Evliya Çelebi'nin Meşhur Seyahatnamesinde de geçer...Kanlıca yoğurdunun nefasetinden bahseder orada. Fakat hani tarihte bahsedilen bir 93 harbi vardır  ya o zaman boşaltılan Balkan Topraklarından gelen göçmenler İstanbul'un  değişik yerlerine yerleştirilmişti. İşte bunlardan bir kısmı da Kanlıca'ya gelmiş idi. Buranın yerli halkı Balıkçılık ve yalılarda değişik görevlerde çalışarak geçimlerini sağlarlardı. Gelen bu göçmenler ise hayvancılık ile uğraştıklarından bildikleri işi burada da yapma gayretinde olacaklardı. Kanlıca'nın yukarı kısımlarında Muhacir Mahallesi olarak ifade edilen bölgeye yerleştirilen göçmenler hayvancılık ile bu kez bu bölgede uğraşmaya başlarlar. Zamanla hayvan sayılarını da arttırdıktan sonra süt ve süt ürünlerinin satışı da önemli bir gelir kaynakları olacaktı. Bizim çocukluğumuzda 3-4 tane mandıranın bu bölgede olduğunu hatırlarım. İşte bu mandıralardan üretilen ve tanınan, meşhur olan Kanlıca yoğurdunun özelliği renginin pembe oluşu idi. Bunu fazla kişi de bilmez, senin bu tür konular olan ilginden dolayı da sana aktarmak istedim. Şimdi o renk yok tabii ki bunun nedeni o zamanki otlakların kalmamasından mı, evlerin yapılması ile havasından mı suyundan mı olacağı ayrı bir inceleme konusu olsa gerek. "

KANLICA YOĞURDUNA ÖNCELERİ DUR, SONRASINDA TOZ ŞEKER KONULURDU

" Çok eski dönemlerde Kanlıca Anadolu Yakasının son iskelesi konumunda imiş. Şirketi Hayriye vapurları ile ulaşım sağlanmaya başlandığı yıllarda Kanlıca çok önemli iskelelerden biri imiş. Günde 400 ile 600 toprak kase yoğurtlar satılır imiş. Bazı zamanlarda bu yoğurtların siparişlerinin iletilmesinde oluşan gecikmelerden dolayı bazı zamanlar, Kaptan, çalışan ve yoğurt satıcıları arasında tartışmalar da olurmuş. Sonraları 1960-65 yılları gibi yani bizim de çocukluk yıllarımızda cam kaseler toprak kaselerin yerini almaya başlayacaktır. Sabri Ünyol, Hüseyin Bey ile Nuri Poyraz'ın yapmış oldukları yoğurtlar gayet güzel ve bilinir idi. Bunlara İsmail Aga'nın yani o ismi verilen ünlü mekanın sahibi olan, işte onun oğlu Şevket Amcamız vardı. Galiba 1965-66 yıllarından bahsediyorum, işte bu Şevket Amca kendisi şekeri çok sevdiğinden kesme şekerleri ezdirmek sureti ile yoğurdun üzerine ilave etmiş ve o yoğurt sonra, sonra pudra şekerleri ile ilave edilerek sunulmaya başlanmış. Daha önceleri ise bizim yapmış olduğumuz araştırmalarda bugün Kanlıca Taksi durağının arkasına kalan yerler dutlukmuş ve Dut Dibi olarak anılırmış. Büyüklerimizden işittik ki Cumhuriyetin ilk yıllarında işte oradan yetişen kara dutlar bu yoğurda ilave edilirmiş. "

KANLICALI DENİNCE AKLA...

" Kanlıca denince akla tabii ki yoğurt gelir, kibarlık gelir, nezaket gelir...yani bizim ilkokuldan itibaren almış olduğumuz terbiye şunu gerektiriyor, biz Kanlıca'lı olarak ne yere tükürebiliriz ne de çöp atabiliriz. Ne yüksek sesle ne de küfürlü konuşmamız kesinlikle yasaktır. Tabii bir otokontrol da vardı, bunun sebebi de şu büyüklerimizin yanında bunları yaparsak ya uyarı ya da ardından da tokat gelirdi. Bugünkü gençlere bunları anlatmak çok zor. "

FAKFURİ'DE İÇİLEN YORGUNLUK KAHVELERİ MEŞHURDU

" İsmail Ağa yani daha bilindik siması ile oğlu Şevket Beylerin Artvin'den geldikleri bilinir. İskele Meydanında ahşap olan binanın bir kısmı kahvehane imiş, balıkçı kahvesi olarak da anılırdı. İlginç ve belki de ilk kez duyacağın bir şey söyleyeceğim, yoğurtun yanında yapılan Mekke Kahvesi ile de meşhurdu burası. Ben size izah edeyim topraktan yapılan büyükçe fincanlar ile ikram edilirdi. Mangallarda sıra, sıra dizili cezvelerde pişerdi. Yine size bir şey söyleyeyim İslam ülkelerinde Bismillahi Rahmanirrahim ile yapılmaya başlanan tek içecek kahvedir. İşte bu kahvenin sunulduğu o fincana Fakfuri denirdi, Farsça'dan bir kelime idi bu. Burada yorgunluk kahvesi içmek adettendi. Meşhur 5.45 vapuru vardı, Eminönü'nden kalıp direk Kanlıca'ya gelen, hatta 71 numaralı Halas vapuru idi bu. Kimse kimsenin yerine oturmazdı. İşte bu vapur ile gelen Kanlıcalı Yalı Sahiplerinin eşleri İsmail Aga Gazinosuna gelir, hatta bir de Çardak Gazinosu vardı, Sahibi Kadir Beydi Allah Rahmet Eylesin Gül Bahçesinde idi, oraya gelir eşlerini beklemeye başlarlardı. Çardak Gazinosu gerek Kanlıcalıların gerekse de dışardan gelen insanların tercih ettiği mekanların başında gelirdi İsmail Aga Gazinosu gibi. 

BEYKOZ'UN GELECEĞİ İÇİN NET KARAR VERİLMELİ

" Daha sonraları ki 1970'li yılların başından bahsediyorum Turist Gezileri olurdu tekneler ile bugünkü Boğaz Gezilerinin o zamanki karşılığı diyebiliriz. Hatta günde 30-35 motor Turist gelirdi. Yeri gelmişken diyeyim Beykoz'un en büyük talihsizliklerinden birisi de bir şeye karar veremememiz. Beykoz uzun yıllar önce 3 tane büyük işletme, fabrika kapandı, ondan beri yerine koyabileceğimiz bir şey olmadı. Turizm ise onu yapalım. Vakti zamanında katılmış olduğum bir toplantıda ifade ettim...bu güne kadar değişik belediye başkanları geldi, geçti görevlerde bulundular, fakat benim içime sindiremediğim konu şu ki burada bir kez daha gündeme getireyim, sabahları vapur, otobüs ve diğer ulaşım araçları ile ilçeden farklı ilçelere çalışmak için giden nice insan var, ki buralarda iş te olmasa, çalışılamasa aç kalacak bu insanlar. Ben Kanlıca için de araştırma yaptım, şu anda çalışabilecek yaşta ve durumda olan ama iş bulamadığı için çalışamayan 56 tane insanımız var. Bu gencecik insanların gelecekleri var hakikaten beni çok üzen bir konu bu.  O toplantıda da konuştum, burada da ifade ediyorum, lütfen gösteriş olan işlerden vazgeçin, ne olacak bu insanların  hali, hiçbir sosyal güvencesi olmayan 30 yaşına gelmiş insanlardan bahsediyorum. Eğitici, meslek edindirici kurslar üzerine yoğunlaşılsın, bu sorunu çözmemiz gerekmekte. Turizm ise Turizm elemanları yetiştirelim. Beykoz'umuzda 3 tane kalemiz var buralarını Turizme açmamız lazım, sadece bir bayrak asmaktan bahsetmiyorum, turistlerin gelecekleri, dikkatle çekecekleri nitelikte ön plana çıkartmak gerekir, mesela çok güzel bir ışıklandırma ile.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder