Pandemi nedeniyle şiddet toplumu sardı. Sokakta, hastanede, evde, minibüste; şiddet her yerde kol geziyor. Beykoz Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi
Öğretim Üyesi, Klinik Psikolog Prof. Dr. Ebru Şalcıoğlu, pandemide artan stres, kaygı, öfke ve ekonomik zorluklar nedeniyle şiddetin arttığını söylüyor. Şalcıoğlu, “İnsan davranışını değiştirmek için ceza yetersiz bir yöntem. Şiddeti önlemek için çocukluktan itibaren şiddeti norm dışı bırakan bir yetiştirme tarzı geliştirmek gerekiyor” diyor. “Şiddet” denilince akla ilk olarak kadına
şiddet geliyor ama pandemiyle birlikte toplumda her düzeyde şiddet atmış
durumda. Sağlık çalışanlarına, çocuklara, toplum bireylerine yönelik şiddetin
değişik türlerine daha fazla rastlar olduk. Beykoz Üniversitesi Sosyal Bilimler
Fakültesi Öğretim Üyesi, Klinik Psikolog Prof. Dr. Ebru Şalcıoğlu, pandeminin
yarattığı koşullar nedeniyle toplumda şiddetin arttığını söylüyor. İnsan
davranışlarını değiştirmek için cezaların yetersiz bir yöntem olduğunu belirten
Şalcıoğlu, “Psikoloji araştırmalarından biliyoruz ki insan davranışını
değiştirmek için ceza yetersiz bir yöntem. Ceza bir davranışı çok zor azaltıyor.
Bu nedenle daha çocukluktan itibaren şiddeti norm dışı bırakan bir yetiştirme
tarzı geliştirmek gerekiyor. Şiddete karşı kategorik bir tavır almamız
gerekiyor. Bunun da tohumlarının çocuklukta atılabileceğini düşünüyorum” diyor.
“Sağlık çalışanları ötekileştirildi”
“Pandemide Şiddet”
Sempozyumu’nda konuşan Prof. Dr. Ebru Şalcıoğlu, sağlık çalışanlarına yönelik
fiziksel ve sözel şiddetin bu dönemde arttığını vurguluyor. Şiddeti
kolaylaştıran önemli bir unsurun ötekileştirme olduğunu belirten Şalcıoğlu,
şöyle konuşuyor: “Maalesef sağlık çalışanları pandemi ile eşleştirildiği için
potansiyel Covid-19 taşıyıcıları olarak görülüyorlar ve bu yüzden
ötekileştirmeye maruz kalıyorlar, damgalanıyorlar, ayrımcılığa uğruyorlar. Bu,
psikolojik bir şiddettir. Diğer yandan pandeminin sağlık sistemi üzerine
bindirdiği yük yüzünden zorda kalan sağlık çalışanlarına hastalar öfkelenerek
fiziksel şiddet gösteriyor. Ne psikolojik şiddet ne de fiziksel şiddet kabul
edilebilir tepkiler değil. Fiziksel şiddetin getirdiği yaralanmanın iyileşmesi
nispeten daha kısa sürelidir ama duygusal şiddetin izleri çok daha uzun sürer. Sağlık
çalışanları ruh sağlığı açısından önemli bir risk altında. Farklı ülkelerde
sağlık çalışanlarının intihar ettiklerini de maalesef görüyoruz. Bu çok önemli
bir konu.”
Tükenmişlik sendromu!
Prof. Dr. Ebru
Şalcıoğlu’na göre, sağlık çalışanları büyük bir yük altında ve çok zor
koşullarda çalışıyorlar. Bu tür ortamların tükenmişlik sendromunu tetikleyebileceğini
düşünen Şalcıoğlu, “Tükenmişlik bir anlamda kişinin bütün enerjisinin bitmesi
ve çalışamaz hale gelmesi halidir. Pandemi süresince hastanelerde zor koşullarda
hayatlarını riske atarak uzun saatler çalışan sağlık çalışanları tükenmişlik sendromu
açısından büyük bir risk altındalar” diye konuşuyor. Sağlık çalışanlarının
hasta ve hasta yakınlarının korku ve endişelerini anlayarak davranmaları
gerektiği yönünde toplumda bir görüş olduğunu kaydeden Şalcıoğlu, konuşmasını
şöyle sürdürüyor: “Sağlık çalışanlarımız hasta ve yakınlarının kaygılı
olduklarının farkındalar. Duyarlı davranmaya çalıştıklarına eminim ama çalışma koşulları
onlar için çok zorlayıcı olduğundan her zaman insanların istediği tepkileri
veremeyebilirler. Bu çok insani bir durum. Asıl bizlerin onların yükünü fark
etmemiz ve onlara karşı daha anlayışlı
ve duyarlı olmamız gerekli. Bizim onlara ihtiyacımız var.”
Klostrofobisi olan maske takmakta zorlanıyor, strese giriyor
Pandemi nedeniyle toplumsal şiddette de bir artış söz konusu… İnsanlar pandemi önlemlerini uygulatmaya çalışan kişilere de fiziksel ve sözel şiddet gösteriyorlar. Maskesini takmasını istediği için otobüs şoförünü bıçaklamaya çalışanlar, minibüslerde kavga çıkaranlar, uyarı yapan polise tepki gösterenler… Kısıtlamalara bağlı olarak engellenmişliğin, özgürlüğün sınırlandırılmasının öfkeyi kolaylıkla tetiklediğini ve buna bağlı olarak bazı insanların şiddete baş vurduklarını söyleyen Profesör Şalcıoğlu,
“Stres, işsizlik, belirsizlik, kaygı… Bu dönem psikolojik olarak
ağır bir yük yarattığından insanlarda öfke daha hızlı tetikleniyor ve şiddet
göstermek hem öfkeyi hem de kaygıyı kontrol altına almak için zararlı bir baş
etme stratejisi olarak ortaya çıkıyor. ” diyor. Bir yandan da bazı insanların
psikiyatrik bozuklukları olabileceğini de hesaba katmak gerektiğini söyleyen
Şalcıoğlu “Klostrofobisi olan bir insan maske takınca kaygısı artıyor, panik
atak bile geçirebiliyor; o yüzden maske takamıyor. Astım gibi rahatsızlıkları
olanları maske takmak rahatsız ediyor. Bu tarz fiziksel ve psikolojik sorunlar
olduğunda da öfkenin çok daha çabuk tetiklenebildiğini ve şiddet davranışıyla
sonuçlanabildiğini düşünmek mümkün.” COVID-19’la yaşamayı öğrenmemiz
gerektiğini vurgulayan Şalcıoğlu şöyle konuşuyor: “Artık bildiğimiz şekliyle eski
hayat bitti; gelecekteki hayat böyle olmayacak. Biraz gerçekçi olmak ve bu
gerçeği sindirmek lazım. Covidsiz bir yaşam söz konusu değil artık. Yeni önlemlerle,
yeni bir düzenle hayatımızı sürdürmeye devam edeceğiz. Biz uyum yetisi güçlü
varlıklarız. Bu yeni yaşama uyum sağlayarak bu dönemin üstesinden gelmemiz
mümkün”
“Ev içi şiddet arttı”
Pandemiyle birlikte ev içi şiddet artmış durumda. Birleşmiş Milletler’in verilerine göre son bir yıl içinde, pandemiyle birlikte 243 milyon kadın şiddete uğramış. Beykoz Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi, Klinik Psikolog Prof. Dr. Ebru Şalcıoğlu, uluslararası kuruluşların bildirdiği istatistiklere göre pandemide ev içerisindeki şiddetin artmış olduğunu belirtiyor.
“Özellikle eşe yönelik
şiddetin artığını görüyoruz. Bazı ülkelerde evde şiddet nedeniyle acil hatları
arama oranları yüzde 50-60’lara varan oranlarda artmış durumda. Ülkemizde kadına
şiddette bir artış görülmediği belirtiliyor. Oysa, araştırmalar gösteriyor ki ev
içerisinde şiddet gösteren bulunduğunda kadınların yardım hatlarını arama
ihtimalleri düşüyor. Şiddet gören kadın şiddet gösterenle yasaklar nedeniyle dört
duvar arasında sıkışmış durumda oldukları için yardım arayamıyorlar. Dolayısıyla
şiddeti gösterenler yanlarında olduğundan dolayı arayamayan kadınlar olduğunu
düşünürsek şiddetin aslında arttığını düşünmek daha mantıklı. Elbette bu
durumdan etkilenenler sadece kadınlar değildir; şiddet gören erkeklerde vardır
ama araştırmalar genellikle şiddetin yüzde 85’inin kadına yönelik olduğunu
gösteriyor. Evde şiddet varsa çocuğa yönelik şiddet de artıyor. O yüzden
pandemi döneminde çocuğa şiddetin de artmış olması muhtemel.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder